Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Gazete32 Whatsapp İhbar
Afşın Topçu
Afşın Topçu

Üniversiteler Aile Çiftliği mi? Akademik Kadrolarda Nepotizm Sorunu

Türkiye’de yükseköğretim kurumları, bilimsel bilgi üretiminin merkezi, özgür düşüncenin yuvası ve liyakatin esas olduğu yerler olarak tanımlanmalıdır. Ancak ne yazık ki birçok üniversitede akademik ve idari kadrolara yapılan atamalarda, objektif kriterlerden çok kişisel ilişkilerin belirleyici olduğu bir yapı göze çarpmaktadır. Bu yapı çoğu zaman üniversiteleri, “aile çiftliğine” benzer hale getirmektedir.

Aile Bağları Akademinin Önünde mi?

Türkiye’de birçok üniversitenin personel listesine göz atıldığında, aynı soyadına sahip akademisyenler, idari personeller veya eş, kardeş, çocuk gibi yakın akrabaların benzer birimler ya da bölümlerde görev aldığı sıkça görülmektedir. Bu durum, kamuoyunda ve akademik camiada “nepotizm” (akraba kayırmacılığı) olarak nitelendirilmekte ve ciddi bir güven kaybına neden olmaktadır.

Oysa akademik başarı, üretkenlik, yayın kalitesi, bilimsel katkı ve etik değerlere bağlılık ile ölçülmelidir. Bu değerlerin dışında yapılan atamalar sadece niteliksizliği değil, aynı zamanda yetenekli ve eğitimli bireylerin sistem dışına itilmelerine de neden olmaktadır.

Akademik Tembellik ve Verimsiz Kadrolar: Ekonomik Bir Yük

Türkiye’de bazı üniversitelerde ne yazık ki haftada yalnızca birkaç saat derse girerek tam maaş alan, bilimsel hiçbir üretim yapmayan ve akademik camiaya herhangi bir katkısı bulunmayan akademisyen profili oldukça yaygındır. Bununla birlikte, idari kadrolarda görev alan bazı personellerin de görev tanımı net olmadığı halde kurumda yer işgal ettiği görülmektedir. Bu durum sadece üniversitelerin kurumsal niteliğini zedelemekle kalmamakta, aynı zamanda kamu kaynaklarının israfına ve ülke ekonomisine ciddi bir zarar oluşmasına neden olmaktadır. Emek, yetenek ve liyakat temelinde bir istihdam politikası oluşturulmadıkça, bu atıl kadrolar hem maddi hem de manevi kayıplara yol açmaya devam edecektir.

İşsiz Yüksek Tahsilli Gençler ve Umutsuzluk

Üniversitelerde “torpille” görev alanların gölgesinde kalan binlerce yüksek lisans ve doktora mezunu, yıllarca emek verdikleri alanlarda çalışmak yerine ya işsiz kalmakta ya da kendi meslek alanlarının dışında çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin beyin gücü kaybını hızlandırmakta ve eğitim sistemine duyulan güveni derinden sarsmaktadır.

Peki, Gelişmiş Ülkelerde Durum Nasıl?

Avrupa ülkeleri ve ABD’de de zaman zaman nepotizm vakaları yaşansa da, bu durum istisna kabul edilir ve çoğunlukla ağır yaptırımlarla karşılaşır.

ABD’de üniversiteler, akademik kadrolara atamalarda sıkı etik kurallar ve bağımsız değerlendirme komisyonları ile süreci yönetir. Üniversite ile aile bağı olan adaylar genellikle bu tür değerlendirmelere alınmadan önce çatışma ihtimali incelenir.

Avrupa ülkelerinde ise açık pozisyonlara yapılan başvurular kamuya duyurulur, başvuru kriterleri şeffaf şekilde ilan edilir ve değerlendirme sürecinde farklı üniversitelerden hakemler sürece dahil edilir.

Bu sistemlerde “eş, dost, akraba” ilişkisinin işe alım sürecini etkilemesi ciddi bir etik ihlal sayılır ve kariyer açısından telafisi zor sonuçlara neden olabilir.

Üniversiteler Kendini Nasıl Arındırabilir?

Üniversitelerin öncelikle şeffaflık, hesap verilebilirlik ve liyakat ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olması gerekir. Bu bağlamda yapılması gerekenler:

Akademik kadrolara başvuruların tamamen açık ve şeffaf kriterlerle yürütülmesi,

Değerlendirme jürilerinin bağımsız üniversitelerden seçilmesi,

Aynı soyad ya da aile bağları bulunan adaylar için etik komisyonların oluşturulması,

Başvuru süreçlerinin dijital ortamda kamuya açık olarak belgelenmesi

Devlet Ne Yapmalı?

Devletin görevi sadece yasa çıkarmakla sınırlı kalmamalı, denetim ve yaptırım süreçleri titizlikle yürütülmelidir.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Denetleme Kurulları, üniversitelerdeki atamaları bağımsız denetçilerle incelemeli,

Liyakate aykırı işlemlerle ilgili cezai yaptırımlar uygulanmalı,

Üniversitelere yönelik performans denetimleri sadece akademik üretimle değil, insan kaynağı politikalarıyla da ölçülmelidir.

Üniversiteler, toplumun gelişiminin ve çağdaşlaşmasının öncüsü olmalıdır. Akademik kadroların aile bireylerinden oluşması, bu idealin önünde ciddi bir engeldir. Hak edenin kazanmadığı, emeğin karşılık bulmadığı bir sistem, yalnızca üniversiteleri değil, geleceğimizi de karartır. Bu gidişatın durdurulması için hem üniversitelerin içsel bir dönüşüme gitmesi hem de devletin etkin düzenleme ve denetim mekanizmaları kurması kaçınılmazdır. Aksi halde üniversiteler, bilimden çok bir “akraba istihdam bürosu” olarak anılmaya devam edecektir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER