Türkiye’de adalet sistemi öyle bir hal aldı ki… Artık mahkeme koridorlarında değil, sokakta oturan teyzenin bile vicdanında hüküm kuruluyor. Çünkü herkes görüyor: Cinayet işleyen “pişman oldum” deyip çıkıyor, cinsel istismar davası “iyi hal”le kuşa dönüyor, on yıl yatması gereken adam üçü zor buluyor.
Sonra ne oluyor?
Aynı kişi tekrar sokakta…
Hem de kaldığı yerden daha koyu bir karanlıkla.
Yasalar öyle bir noktaya geldi ki, kırık saç kurutma makinesi misali:
Üflediği sıcaklık yetmiyor, üflediği adalet de.
Cezaevlerinin kapısı da “döner kapı”…
Gireni görürsün, ama ne zaman ve nasıl çıktığını takip etmek imkansız.
Toplumun tepkisi boşuna değil.
Ağır suç işleyen birinin “iyi hal”, “takdir indirimi”, “infaz düzenlemesi” derken hızla aramıza dönmesi, insanlarda doğal olarak huzursuzluk yaratıyor. Bu mesele kimseyi hedef almak değil; tamamen sistemin yapısı, işleyişi, dişlilerin arasındaki boşluklar.
Üstelik bazı durumlarda hakim ve savcıların da eli kolu bağlı kalıyor. Çünkü mevcut ceza yasaları toplumun beklediği caydırıcılığı sağlamıyor. Yani sorun kişilerde değil; yasanın sınırlarında, çerçevesinde, eksikliğinde. Bu da adaletin gücünü zayıflatan en kritik halkalardan biri.
Hatta bazıları cezaevinden öyle bir çıkıyor ki…
Sanki içeride mobil oyun güncellemesi almış:
Version 2.0 – Daha Öfkeli, Daha Tehlikeli, Daha Az Cezalı!
Tam bu sırada topluma deniyor ki:
“Merak etmeyin, gerekli önlemler alındı.”
Ne önlemi?
Adamı sabah salmışsın, akşam haber bülteninde adını duyuyoruz!
Vatandaş da soruyor tabii:
“Biz kime güveneceğiz?”
Sisteme desen ceza indirimleri derdinde…
Yargıya desen takdir indirimi hesabında…
Fail desen zaten “iyi hal”ini sadece mahkeme salonunda gösteriyor!
Bir ülkede biri suçunun bedelini tam olarak ödemeden topluma dönüyorsa, yaşananların tesadüf değil, baştan yazılmış bir senaryo olduğu açıktır. Ve bu senaryonun yönetmeni de senaristi de yasaların kendisidir.
İşin acı tarafı?
Bedeli her zaman sıradan insanlar ödüyor.
Hayatlarıyla, huzurlarıyla, güvende hissetme haklarıyla…
Fail dışarı adımını atıp hayatına devam ederken, mağdurların yarası ömür boyu kapanmıyor.
İroni şu:
Bu ülkede cezaevine girenleri değil, cezaevinden çıkanların ne kadar ıslah edildiğini düşünmekten yoruluyoruz.
“Islah var mı?”
“Rehabilitasyon yeterli mi?”
“Caydırıcılık gerçekten caydırıcı mı?”
Cevapların çoğu boşlukta sallanıyor.
Sonuç?
Kendini tekrar eden bir adaletsizlik hissi döngüsü.
Ve biz yine susuyoruz…
Ta ki bir sonraki acı haber gelene kadar.
Kısacası mesele şu:
Herkes için güvenli bir toplum istiyoruz.
Adaletin tereddütsüz, açık, güçlü işlemesini istiyoruz.
Kimseden intikam değil; hakkaniyet bekliyoruz.
Çünkü adalet güçlü olursa toplum nefes alır.
Adalet zayıf olursa…
“Ölen öldü, kalan sağlar bizimdir” değil;
kalanlar bile güvende değildir.





















YORUMLAR