Eskiden bu topraklarda, dağların serin gölgelerinde, ormanların derin sessizliğinde ayılar yaşardı. Kimi zaman dere kenarında oturur, ellerini suya daldırır, balık peşinde koşarlardı. Kimi zaman da meyve ağaçlarının dallarında, kiraz çalarken yakalanırlardı. Çoğunlukla otçuldular; ama fırsatını buldular mı etten de geri durmazlardı.
Yıllar geçti… Koruyan olmadı. Sayıları azaldı, bazı bölgelerde tamamen yok oldular. Geriye, sadece hikâyeleri kaldı.

Ama dikkatli bakarsanız, hâlâ aramızda yaşayan bir türü var. Ormanda değil, kalabalık yerlerde dolaşan… Ağaç gölgesi yerine, masa gölgesini seven… Kış uykusuna yatmak yerine, yaz-kış sürekli “çalışan(!)” bir tür. Her fırsatta etli kemiği bulur, bulamazsa otla yetinir; ama hiç aç kalmaz.
Bu şehirde öyle insanlar var ki, bu ayılardan hiç korkmuyor. Kimisi cesaretinden, kimisi ayının gözünde bir diken olduğunu bildiğinden…
Şimdi soruyorum: Dağın eski sahipleri mi daha vahşi, yoksa şehirdeki yeni ayılar mı? Cevabı bilmem ama şunu biliyorum: Bazı ayılar, meyveyi dalından koparırken gösterdiği ustalığı, işi çevirirken de gösteriyor. Hem de hiç iz bırakmadığını zannederek…




















