Eskiden “Eğirdir Gölü’nün maviliği” derdik. Şimdi “Eğirdir Çölü’nün kahverengisi” diyoruz. Hani şu göl var ya… pardon, vardı ya… Artık iki parça. Resmî açıklamayla: “Evet, göl ikiye ayrıldı.” Yani resmen Eğirdir Gölleri!

Duyunca “Yeni bir turizm projesi mi?” diye düşündüm ama yok, bu sefer doğa değil, ihmal kazandı.
CHP’li Hikmet Yalım Halıcı iki yıldır “göl kuruyor” diye Meclis kürsüsünde haykırıyor.
Yanıt mı? Yok.
Araştırma önergesi mi? Reddet.
Bakanlık açıklaması mı? Sessizlik.
Anlayacağınız, göl kurudu, ama ilgililer hâlâ kurumadı.
Mimarlar Odası Başkanı Caner Atasever de hesaplamış:
“7 yıl sonra göl tamamen kuruyacak.”
DSİ de sonunda kabul etti: “Her yıl 200 milyon m³ su eksiliyor.”
Yani 1.400’ü 200’e bölün, sonuç 7.
Matematik susmaz; doğa da artık bağırıyor.
Valilik de sonunda konuştu:
“Isparta genelinde 10 binin üzerinde kaçak kuyu var.”
Bu kadar kuyuya bakınca, göl değil, devasa bir süzgeç kalmış elimizde.
Gölü bitiren kuraklık değil, kaçak hortum ekonomisi!
10 bin!
Bu kadar kuyuyla Isparta’da su arayan değil, su kaçıran şehir olmuşuz.
Gölün dibini oydular, şimdi “yer altı suları çekildi” diyorlar. E tabii, çekilecek! Herkes kendi bahçesine bir tane “mini Eğirdir” açarsa göl nereye gitsin?
Yetkililer hâlâ toplantı üstüne toplantı yapıyor.
Ama merak etmeyin, bir gün göl tamamen kuruyunca kurdele keserler.
“Eğirdir Çölü Açıldı – Hayırlı Olsun!”
Bizim gölün dramı, aslında bir Türkiye özeti:
Herkes “bir şey yapılmalı” diyor, ama kimse elini suya sokmuyor.
Oysa Halıcı’nın dediği gibi;
“Bu gölü atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan emanet aldık.”
Eh, biz emaneti güzel değerlendirdik: Miras bırakamadık, mirası harcadık.
Belki bir gün, gölün yerinde yükselen toz bulutuna bakarken şöyle diyeceğiz:
“Burası bir zamanlar maviymiş…”
Ve torunlarımız da soracak:
“Gerçekten su vardı mı?”
Evet evlat, vardı. Ama biz o suyu bile sulama bahanesiyle bitirdik.





















YORUMLAR