Bağlantıda Kalın

Sağlık

Stres toplumu fıtık etti!

Seçim, terör, ekonomi, iş, gelecek stresi ve endişesi bel-boyun fıtığı vakalarının görülme sıklığını artırdı.

Yayınlanma

,

Beyin-Omurilik-Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Gökhan Özçınar “ Belirsizlik sonucu oluşan stres zihni çok meşgul eder. Vücudun yükünü taşıyan kasların gevşemesi için uyku, uyku içinde huzur gerekir. Huzursuzluk kalitesiz uyku, kalitesiz uyku yorgun kas, yorgun kas ağrı, ağrı da tahammülsüzlük demektir. Sonuçta; yorgun kas zamanla fıtığa dönüşür.” dedi.

Tüm gün vücut yükünü taşıyan kasların gün sonunda dinlenmesi gerekir. Kasların dinlenmesi uykuda olur. Huzur içerisinde dalınan uykuda ancak kaslar dinlenir. Zihin rahatlamayınca kaslar gevşeyemez. Kaslar gevşeyemeyince kaliteli uyku olmaz. Ertesi gün kaslara aynı yük tekrar yüklenir, dinlenemeyen kaslar güne yorgun başlar.

‘Kısa bir süre öncesine kadar yaşlılık hastalığı olarak tanımlanan fıtık şimdilerde genç yaşlara indi nedeni yorgun kaslar, kasları yoranda stres’ diyen Beyin-Omurilik-Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Gökhan Özçınar sözlerine şöyle devam etti:

Reklam

“Yorgun kaslar etrafındaki iskeleti iyi tutamaz. Sorunlar yaşanmaya başlanır. En sık yaşanan sorun omurgadadır. Çünkü insandan başka dik duran omurga yoktur. Omurgayı dik tutan kaslar dinlenemediği için zaman içinde yorgun düşer, kemik yapısında bir süre sonra kireçlenme adı verilen deformasyonlar yani şekil bozuklukları oluşur. Kaslar iyi tutamadığı için kemikler arasındaki kıkırdak doku yerinden çıkıp sinire baskı yapmaya başlayınca  bel, boyun, sırt ağrıları görülür.

Stres toplumu fıtık etti!

Stres boyun ve belin tutulmasına sebep olur. Yakın bir geçmişe kadar yaşlılık hastalığı olarak tanımlanan boyun düzleşmesi, bel veya boyun fıtığı artık gençlerde yaygın şekilde görülmeye başladı. Çünkü gençlerde okul, sınav, iş ve en önemlisi ekonomik endişeler yoğun yaşanıyor. Meslek seçimi yeteneğe göre değil de alınan sınav puanına göre yapılmak zorunda kalınıyor. Genç sevmediği mesleği öğreniyor. Mezun olunca iş arıyor. Sonuç…? Gerilen kaslar tutulup, bel-boyun bölgesinde dayanılmaz ağrılar başlar. Yorgun kaslar omurgayı tutmayınca diskler bombeleşmeye başlar ve omuriliğe baskı yapar. Hem baskının oluşturduğu tahriş ağrıları hem de o basıların omuriliği aşındırması ile beyin denilen pilden, vücuda gövdeye kola bacağa giden sinirin aşınması ve voltajın düşmesine bağlı olarak his, güç, yetenek kayıpları ortaya çıkar.

Kas-iskelet sistemi için 5 önemli ŞART!

1-Stresle başa çıkmayı öğrenmek. Kişi şartları değiştiremediğinde sinirli, sinir sonrası tahammülsüzlük, tahammülsüzlük sonrasında ise şiddete  yönelir. Bugünkü toplumumuzda maalesef tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük en üst düzeyde. Bunun bir şekilde düzeltilmesi gerekir. Gergin insan gergin kaslar demektir. Gergin kas sonrasında bel ve boyun tutulması sonrasında ise fıtık, oluşabilir. Ayrıca psikoloji-ağrı arasındaki doğru orantılı ilişkiyi de dikkate almak gerekir. Psikoloji bozuk olunca ağrı artar, ağrı artıkça psikoloji bozulur, tahammülsüzlük artar. Ağrı yokken hoşgörüyle karşılanacak bir olay, sinir patlamasıyla sonuçlanabilir. Stresten en çok etkilenen üç organ vardır. Bir baş, iki bel ve boyun, üçüncüsü de mide. En kalıcı olanı bel ve boyun ağrılarıdır. Çünkü kireçlenme ile başlayan hastalığın bir sonraki aşaması fıtıklaşmadır. Fıtık zaman içinde ameliyatla, ve hatta platin takılmasıyla sonuçlanabilir. Binanın yıkılmaması için gerekli önlemleri zamanında almak gerek. Yaşlılık dönemi hastalıkları artık genç yaşlara indi. Hasta gençlik demek; iş gücü kaybı, ekonomik kayıp demektir.
2- Kilo vermek. Obezite çağının yaşandığı bir dönemde tabii ki öncelikli hedef iskeletin taşımak zorunda kaldığı kiloyu azalmaktır. Dengeli ve sağlıklı beslenmek şart.  
3-Klimayı doğru kullanmak ve cereyandan sakınmak. Terli terli klimanın karşısına geçip serinlemek veya cereyanda kalmak kas tutulmalarına sebep olur.
4-Hareket ve spor. Bedenimize ihanet etmeyelim. Hareket edelim, spor yapalım özellikle de yüzelim. Suyun kaldırma kuvveti vücudun yükünü hafifletir, kol ve bacak hareketi kasların çalışmasını ve rahatlamasını sağlar.
5- Öndeki ağırlığı azaltmak. Ağırlık taşınması gerekiyorsa, kucaklayıp omurgaya yakın taşınmalı ya da ağırlık sağ ve sol da eşitlenerek taşınmalıdır.
 

Reklam
Okumaya Devam Et
Reklam
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sağlık

Diyabeti ne kadar biliyoruz?

Yayınlanma

,

Yazar:

SDÜ Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Hakan Korkmaz, diyabet sıklığının gün geçtikçe arttığını ifade etti. Uluslararası Diyabet Cemiyeti verilerine göre dünyada 20-79 yaş arasında 537 milyon yetişkin diyabetli olduğunu, bu sayının 2045 yılında 783 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini ifade eden Prof.Dr. Korkmaz, “Yine Uluslararası Diyabet Cemiyeti verilerine göre Türkiye’de erişkinlerin %14.5’i diyabetli olup, bu oranın 2045 yılında %17’lere yükseleceği belirtilmekte” dedi.

Prof.Dr. Hakan Korkmaz, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle şu bilgileri aktardı, “Diyabet, kan şekeri olarak bilinen glukozun yüksekliği ile seyreden bir hastalıktır. Glukoz, vücut için en önemli enerji kaynağı olup, enerji ihtiyacını karşılamak için kan dolaşımı ile tüm hücrelere taşınır. Glukozun hücrelere geçebilmesi için yardıma, yani bir “anahtara” ihtiyaç duyar, bu anahtar insülin adı verilen hormondur. Pankreas yeterli insülin üretemez ve/veya insülinin hücrelerde ki etkisi azalırsa (insülin direnci) glukoz kan dolaşımında birikir ve yüksek kan şekerine (hiperglisemi) neden olur. Bunun sonucunda diyabet hastalığı oluşur.
Diyabet her yaştan insanı etkileyen bir hastalıktır ve çeşitli tipleri vardır. En yaygın görüleni, hastaların %90’dan fazlasını da oluşturan tip 2 diyabettir. Bunun dışında tip 1 diyabet ve gebeliğin tetiklediği diyabet gibi diyabet tipleri de mevcuttur. Bu yazıda genel olarak tip 2 diyabetten bahsedilecektir.

Diyabet sıklığı gün geçtikçe artmaktadır. Uluslararası Diyabet Cemiyeti (IDF)’nin 2021 verilerine göre dünyada 20-79 yaş arasında 537 milyon yetişkin diyabetli olduğu bildirilmiştir. Bu sayının 2030 yılında 643 milyona, 2045 yılında ise 783 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Yine IDF, Türkiye’de erişkinlerin %14.5’in diyabetli olduğunu ve bu oranın 2045 yılında %17’lere yükseleceğini belirtmektedir. Diyabet sıklığında artışın en önemli sebebi obezitenin artmasıdır. Diyabetle mücadelenin en önemli basamağını da obezitenin önlenmesi oluşturmaktadır.

Reklam

Halk arasında gizli şeker hastalığı olarak da bilinen diyabet öncesi bir dönem vardır. Buna ‘prediyabet’ denilmektedir. Prediyabetin varlığını düşündüren aşikar bir belirti yoktur. En sık rastlanılan şikayet yemeklerden sonrası ortaya çıkan acıkma hissidir. Prediyabetli kişilerin kan şekeri düzeyleri normal insanlara göre yüksek olsa da, diyabetli kişiler kadar yüksek değildir. Ancak bu dönemde bile kalp damar hastalığı gelişme riski mevcuttur. Prediyabetin varlığı her zaman diyabet gelişeceği anlamına gelmemektedir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkların kazanılması ve fiziksel aktivitenin artırılması sonucu %10’luk kilo kaybının sağlanması ile diyabetin geciktirilmesi ve hatta önlemesi mümkündür.

Diyabet, ciddi sağlık sorunlarına ve bazen de yaşamı tehdit eden komplikasyonlara yol açabilir. Ancak sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ve düzenli doktor takipleri diyabetle ilişkili komplikasyonların gelişimini azaltabilir. Kalp damar hastalığı, diyabetli kişilerde önde gelen ölüm nedenidir. Ayrıca diyabetli kişilerin felç geçirme riskleri iki kat daha yüksektir. Ancak sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, kan basıncının kontrolü, kan şekerinin düzenlenmesi, kolesterolün istenilen seviyelerde tutulması ve sigaranın kullanılmaması bu riskleri azaltmaktadır. Sigara içmek organlara ulaşan oksijen miktarını azaltır, yüksek tansiyona, kalp krizine ve felçlere neden olabilir. Diyabetik kişilerin sigara kullanmamaları şiddetle tavsiye edilir.

Diyabet, kronik böbrek hastalığının ve yeni gelişen körlüklerin önde gelen nedenidir. Diyabetli kişilerin yaklaşık yarısında sinir hasarı (nöropati) gelişmektedir. Erken teşhis etmek için diyabetle ilişkili bu komplikasyonlar açısından düzenli sağlık taramaları yapılmaktadır. Bu komplikasyonların gelişimini önlemek veya komplikasyonu olan bireylerde bunun ilerlemesini engellemek en etkin yöntem kan şekeri seviyelerinin hedef düzeyde tutulmasıdır. Diyabetli kişilerde sinir hasarı ve bacaklardaki kan dolaşımının bozulması ayakta iyileşmesi zor yaralara, hatta uzuv kaybına neden olabilmektedir. Diyabetli kişilerin günlük ayaklarını kontrol etmeleri ve cilt kuruluğu durumunda nemlendirmeleri basit bir önlem gibi görülse de ayak kesilmelerini önleyen çok etkin bir uygulamadır.

Reklam

Diyabetli hastalarda tedavinin esas amacı diyabetle ilişkili bu komplikasyonların gelişimini veya ilerlemesini engellemektir. Diyabet tedavisinde sağlıklı yaşam tarzı değişikliği ile birlikte ilaç kullanımı da son derecede önemlidir. Son yıllarda yayınlanan diyabet tedavi rehberleri, tedavide kullanılacak öncelikli ilaç veya ilaçları belirlemede diyabetle ilişkili komplikasyonların değerlendirilmesini ve hastanın klinik özelliklerini dikkate alınmasını önermektedir. Diyabetli hastaların ilaçları reçete ederken detaylı bir değerlendirme yapılır. Bu nedenle her diyabetli hastasının ilaç tedavisi kendine özgüdür. Bir hastaya iyi gelen bir ilaç diğeri için uygun olmayabilir.

Diyabet tedavisinin yeterli olup olmadığını değerlendirmek için kan şekeri izlemi yapılır. Kan şekeri izlemi için evde ölçülen parmak ucu kan şekeri düzeyleri ve hastanede ölçülen serum glukoz ve hemoglobin A1c düzeyleri kullanılır. Hemoglobin A1c, glikolize hemoglobin testi olarak da bilinmekte ve son 2-3 aydaki ortalama kan şekeri düzeyi hakkında bilgi vermektedir. Diyabetli kişilerde hemoglobin A1c hedefi kişisel farklılıklar göstermekte, bunun kararını hastayı takip eden hekim vermektedir. Ancak genel olarak önerilen hemoglobin A1c hedefi %6-7 aralığında tutulmasıdır. Yine hekimin belirleyeceği aralıklarla (3 veya 6 ay) hemoglobin A1c izlemine devam edilir.

Sonuç olarak diyabetli kişilerde hastalığın nasıl seyredeceği hastaya bağlıdır. Diyabetle dost olarak yaşamak istiyorsak diyabeti iyi bilmeli, bunda başarılı olmak istiyorsak doğru bilgileri yaşantımıza uygulamalıyız.”

Reklam
Okumaya Devam Et

Sağlık

Sıcak havalardaki burun kanaması tehlike habercisi olabilir!

Yayınlanma

,

Yazar:

Yaz mevsiminde burun kanamaları vakalarında gözle görülür bir artış yaşanıyor. Bunun altında ise genellikle sıcak ve kuru havanın burnun mukus tabakasını kurutması ve bunun sonucunda kılcal damarların tahriş olması geliyor. Ancak bazen “Aşırı sıcaklardandır” denilerek önemsenmeyen burun kanamalarının altında ciddi hastalıklar da yatabiliyor.

Burun kanamaları özellikle yaz aylarında oldukça sık görülen sorunların başında geliyor. Bu kanamalar endişe verici gibi görünse de çoğu olayda korkulacak bir durum bulunmuyor. Medline Adana Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Arslanhan, burun kanamalarının yüzde 90’ının hafif seyirli olup genellikle kendiliğinden geçtiğini ancak yaklaşık yüzde 10’unun ise tansiyon yükselmesi gibi ciddi sorunların habercisi olabileceğine dikkat çekerek önemli bilgiler verdi.

Kanamanın nedenleri değişiyor

Mukoza adı verilen ve burun boşluğunun iç yüzeyini kaplayan tabaka damar yönünden zengindir ve yüzeye yakın olduğundan dış ortamla teması fazladır. Burnumuzun bu yüzden bazen kolayca kanayabildiğin söyleyen Dr. Arslanhan, başlıca burun kanaması nedenleri arasında, burun travması, burun içerisine parmak veya yabancı cisim sokulması, yüksek basınçlı burun spreylerinin kullanımı, mukoza içi kuruluklar, kronik sinüzit, alerjik rinit ile kan hastalıkları, kafa içi tümörler ve hipertansiyonu sayıyor.

Hipertansiyon hastaları dikkat etmeli

Yaz aylarında hipertansiyon hastalarının uzun süre sıcağa maruz kalmaları sonucu tansiyonlarının yükselme eğilimine girebildiğini anlatan Dr. Arslanhan, “Hipertansiyona bağlı burun kanamalarında kanama öncesinde sıklıkla baş ağrısı gelişir ve ensede zonklama hissedilir. Vücut, yüksek kan basıncını tolere edemezse beyin damarlarındaki basıncı düşürmek için burundaki kılcal damarlar çatlar. Bu durum vücudun ürettiği geçici bir çözümdür. Bu nedenle kan basıncının zaman kaybetmeksizin uygun tedaviler ile düşürülmesi gerekir” diyor.

Klimalar ortam havasını kurutuyor

Sıcaktan korunmak için klimaların kullanılması sonucunda solunan havanın kuruması, burun mukozasında da kurumaya ve dolayısı ile damarlarda çatlaması sonucu kanamaya sebep olabilir” diyen Dr. Arslanhan, böyle bir olay yaşanmaması için klima kullanılan odada pencerelerin bir miktar açılarak ortam havasının nemlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

Burun mukozasını nemli tutun

Burun kanamasından korunmak için kuruluk hissedildiğinde burun mukozasını nemlendiren damlaların kullanılabileceğini ve bol miktarda sıvı tüketilmesini öneren Dr. Arslanhan, “Ayrıca burun temizleme sırasında kuvvetli sümkürme hareketinden kaçınmak gerekir. Bunun yanı sıra özellikle hipertansiyon hastalarının havanın çok sıcak olduğu günlerde mecbur kalmadıkça dışarı çıkmamaları uygun olur” diyor.

Burun kanamasında ne yapılmalı?

Reklam

Burun kanamalarının ‘ön burun kanaması’ ve ‘arka burun kanaması’ olarak ikiye ayrıldığını kaydeden Dr. Arslanhan, “Burnu besleyen damarların burun deliğine yaklaşık 1 santim uzakta olması sebebiyle, travma, cisim veya parmak sokulması gibi lokal nedenlerle oluşan kanamalar ön burun kanamaları olarak tanımlanır ve tedavisi genellikle basit müdahaleler ile gerçekleştirilir” diyerek böyle bir durumda yapılması gerekenleri ise şöyle sıralıyor:

  • Kanaması olan hastayı dik bir şekilde oturtun ve sakinleştirin
  • Hastanın başını hafifçe öne eğerek kanın yutularak mideye gitmesini engelleyin
  • Tampon yapmak için herhangi bir maddeyi (pamuk, gazlı bez vb.) burnun içine sokmayın
  • Burun kanatlarını baş ve işaret parmaklarınızla 5 dakika süre ile sıkın
  • Kanamasının devam etmesi veya kanın ağızdan gelmesi halinde zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurun
Okumaya Devam Et

Sağlık

Yaz sıcaklarında ödeme dikkat!

Yayınlanma

,

Yazar:

Uzman Diyetisyen Didem Yıldız Küçük konu hakkında bilgiler verdi. 

Ödem, damar içi sıvının damar dışına çıkarak dokularda birikmesi sonucunda oluşur. Özellikle yazın daha fazla ödem olmasının nedeni damarların genişlemesidir. Bazı önemli noktalara dikkat edersek sıcaklık ne olursa olsun ödem oluşumunu önleyebiliriz.  

Vücut ağırlığınızı yaz mevsiminde 40 ile çarparak gün içerisinde içmeniz gereken su miktarını hesaplarsınız. Örneğin 70 kg bir birey 70×40=2800mg yani 2.8 litre su tüketmelidir. Hatta bu hesapladığımız değerin yarım-bir litre kadar üzerine bile çıkabilirsiniz. Bulduğunuz değerin altında su tüketimi kesinlikle ödeme yol açacaktır.  

Reklam

Yeşil Çayın Fazlası Ödeme Yol Açıyor!  

Evet yanlış okumadınız. Ödem atıcı olarak bilinen yeşil çayı günde en fazla 2 kupa tüketmelisiniz. Günde 5-6 kupa tüketilen yeşil çay ödeme yol açabildiği gibi fazla kafein tüketimi nedeniyle başka sorunları da beraberinde getirebilir. Ayrıca günde 2-3 kupa yeşil çay içmenize rağmen ihtiyacınız kadar su tüketmezseniz asla ödem atamazsınız. Aynı durum beyaz çay, siyah çay için de geçerlidir. Siyah çay da en az yeşil çay kadar iyi bir ödem atıcıdır. Her bir bardak içilen siyah çay iki katı kadar vücuttan suyu gönderir. Günde 5 bardak demli bir siyah çay içiyorsanız ihtiyacınız kadar suya ek olarak içtiğiniz bardak büyüklüğünde 10 bardak daha su içmelisiniz. Açık şekilde içilen siyah çaya karşılık aynı miktarda su tüketimi yeterli olacaktır.  

Hareket Önemli! 

Reklam

Düzenli egzersiz kan dolaşımını hızlandıracağı için ödem oluşumunu engeller. Yazın ödemi engelleyen en güzel egzersiz yüzmedir. Özellikle yolculuk yapanlar mutlaka 1-2 saatte bir mola vererek hareket etmelidir. Oturarak çalışanlar en fazla 45 dakika sabit kalmalıdır. Her 45 dakikada bir hareket etmelidir. Masa başı çalışıyorsanız özellikle yaz aylarında masanızın altından çöp kovasını birkaç metre ileriye koyarak hareketi zorunlu hale getirebilirsiniz. 

Yaz Meyveleri Ödem Atmaya Yardımcı!  

Mevsiminde sebze ve meyve tüketmek o mevsimde meydana gelebilecek sağlık sorunlarını ortadan kaldırmada önemlidir. Yaz meyvelerinin neredeyse tamamı su yönünden zengindir. Özellikle karpuz, kiraz, ananas ödem atmada etkilidir. Günde toplamda 3-4 porsiyon meyve tüketimi ödem oluşumunu önleyecektir. 1 porsiyon meyve 200g’ı geçmemelidir.  

Reklam

Fazla Karbonhidrat Ödem Yapıyor! 

Şekerli yiyecekler, tatlılar, aşırı meyve tüketimi, hamur işleri vücutta su tutulumunu arttırarak ödeme neden olur. Beyaz ekmek veya hamur işleri yerine fazla kalori almamak ve bağırsakları hızlandırarak ödemi atmak için yulaf, tam buğday unu gibi lifli gıdalar tercih edilmelidir.  

Saatinde Öğün Tüketimi Önemli 

Reklam

Düzenli beslenme olmazsa kan basıncı da düzenli olmayacaktır böylece ödem oluşacaktır. Sabah güne mutlaka kahvaltıyla başlamak metabolizmayı uyandırır, ödem atımını hızlandırır. Sabah güne şiş uyanabiliriz. Bağırsaklar özellikle kahvaltıdan sonra itme hareketleri ile dışkılamayı hızlandırır. Sabah saatlerindeki kahvaltı defekasyon dediğimiz bağırsak hareketlerini uyarır ödemi atmayı kolaylaştırır. Öğlen yemek imkânınız yok ise 1 büyük paket ayran yanında 1-2 küçük paket lifli diyet bisküvi tüketmek bile yeterli olacaktır. Böylece akşam öğününde fazla besin alımını da önleyebilirsiniz.  

Günde 2,5 litre su tüketiminin altına düşmeyen, haftada en az 160 dakika düzenli egzersiz yapan, düzenli ve mevsiminde yiyecekler tüketen, aşırı çay-kahve içmeyen bir kişide başka rahatsızlıkları yok ise ödem sorunu imkansızdır.  

Sabah ödem attıran smoothie tarifi:  

Reklam

*1 su bardağı kefir  

*2-3 üçgen dilim karpuz 

*3 yemek kaşığı yulaf ezmesi  

Reklam

*15 çiğ badem  

*1 yemek kaşığı öğütülmüş keten tohumunu blenderdan geçiriniz. Uyandıktan en geç yarım saat sonra kahvaltı yerine tüketiniz. 

Reklam
Okumaya Devam Et

Popüler