SAMİMİ MÜSLÜMAN EROZYONUNA SET ÇEKMELİYİZ

            K Ü P E Otuz receb vedâ deyip gideli. Şaban şuasıyla eyliyor veli. Ciğerine çekte gülsün İSLÂMİ. Yırmi dokuz saat nûr esen yeli.                                         ‘Mısır’daki ingiliz işgâl kuvvetlerinin başına atanan birisi, daha önce hiçbir şekilde ve yerde duymadığı bir ses duyunca bir anda irkilir, sendeler ve bunun ne olduğunu sorar. “Bu ezân-ı Muhammed’idir, Müslümanları […]


            K Ü P E
Otuz receb vedâ deyip gideli.
Şaban şuasıyla eyliyor veli.
Ciğerine çekte gülsün İSLÂMİ.
Yırmi dokuz saat nûr esen yeli.         
                         
     ‘Mısır’daki ingiliz işgâl kuvvetlerinin başına atanan birisi, daha önce hiçbir şekilde ve yerde duymadığı bir ses duyunca bir anda irkilir, sendeler ve bunun ne olduğunu sorar. “Bu ezân-ı Muhammed’idir, Müslümanları namaz vakti gelince namazı kılmaları için cami e çağırır.” cevabını alınca. Komutan asıl kendileri için önemli olan şu soruyu sorar : “ Bu ezân’ın ingilizin politikâsına ve ingilterenin menfeatlerine her hangi zararı var mıdır?” “herhangi bir zararı yoktur, hattâ müdehale edilmemesinde fayda vardır” cevabını alınca rahatlayan komutan şöyle der: “ bırakın o zaman okusunlar!”

     Zannedersem bu tarihi vakıa, günde beş vakit “allah û ekber= allah en büyüktür” daveti izharen yapıldığı halde, “allah’dan başka ulu’lananlar”ın, hayatın iktidarına hakim oldukları bir mağdur coğrafya da, islâmiyeti kaftan edinenlerin halimizi anlatmağa kafi olur.

     Yevm-i evkat-ı hamse de ezân okunan tebeası da müslüman olan ülkelerde, “ezân”da ululanan allah’ın mı hükmü hakim, yoksa, kelâm-ı kadim de inkârı emredilen ‘tagutlar’ın mı? ezânın hakikati olan “tevhid”mi hayatımıza şekil veriyor, yoksa “şirk”mi, “küfür”mü, “nifâk”mı? sadece camilerin açık, ezânların okunuyor olması mı önemli, yoksa camilerin asli fonksiyonunu istimâl ediyor, ezânları hakikâten “kurtuluş”a çağırıyor olması mı? Ön safta namaz kılanların müstekbirlerin hükümlerine uygun olarak yaşamalarında bir yanlışlık yok mu?

      Anlaşılacağı gibi, bu günkü şekliyle cami demek, içinde “resmi mevzuat’ın amir hükmüne göre ‘lâiklik ilkesi mucibince faaliyette bulunması mecburi olan’ diyânet işleri başkanlığının tayşin ettiği ‘namaz kıldırmak memuru’nun arkasında namaz kılınan, zaman zaman da mübârek gecelerde yarım yamalak mevlid-i şerif okunan ‘tapınmak ritüellerinin yapıldığı mekân’ demektir Halbuki esasında cami bu ve bu demek değildir. Maalesef yüz yıldır, bugünde dahil üzerine asılan yafta ve etikette cami e biçilen rol, budur. Aslında “imâm”da ‘namaz kıldırmak memuru’ değil ‘milli önder’ dir; ama maatteessüf ‘imâm’a biçilen rol ‘namaz kıldıracak memuru’ olmasından başka bir manâ ifâde etmiyor. aldığı öğretim/eğitim de “milli önder” olmasına kafi değil. cenâb-ı peygâmberimizin (s.a.v) “ öyle bir zaman gelecek camiler/mescitler dolup taşacaktır fakat kalplerde iman olmayacaktır” buyurduğu vecihle, maalesef imam edilen zerzevat- istisnalar vardır, onlar hariç. çünkü istisnalar kaideyi bozmaz, namaz kılmasını bilmiyor, cemeatın saf tutmak şeklini bilmiyor.

cumua hutbesinde zerdüşlerin iki bayramından birisi olan newruz’u islâm dininin bir uzvu gibi cemeate lanse ediyor. bunlar yani zikrettiğim halleri yaşadığım için yazıyorum. birde namaza duruluyor kıbleye karşı, Allahü zülcelâlin huzurundayız, namazı birince gıçlarını allah’a döndürüyorlar. malumdur ki: Öğle namazı dört rekât, peki cenâb-ı allah ü tealâ cumua günü iki rekâtamı indirdi öğle namazını? Hayır indirmedi cumua günüde öğle namazı dört rekâttır. Fakat cenâb-ı hakk mü’minlere rahmetinden dolayı dikkât edilirse idrâk edilir. hutbe iki rekât namazdır. bir rekâtını bitirce tahıyyete oturur okur tekrar ikinci rekat için kıyama kalkılır. maalesef işte o öğretimi/eğitimi alan / verilen namaz kıldırmak memurunca birinci rekattaki kıraeti bitirince hemen dilenciliğe başlanılıyor. ve hutbede de gıçını cenâb-ı hakk’a çevirerek okuyorlar.

Acizane okuduğum kadarı ile beyan ediyorum ki: Peygâmberimizin (s.a.v) Eshabı güzinin, tabiinin, tebei tabiinin kıldırdığı/kıldığı namazla bizim kıldırdığımız/ kıldığımız namasın zerre miktar benzerliği yoktur maalesef.

     Burada Hazreti osman-ı zinnûreynin (r.a) hilafetinde ki bir vakıayı müseadenizle arzedeyim: Hazreti osmanın (r.a) hayasına melekler bile gıpta ederlerdi. Halim selim bir halifedir ama ashab bu yumuşak huyundan dolayı müştekidirler. bir gün üç-beş ashabı yani bunlar ileri gelen ekabir takımındandırlar bir araya gelince meşveret ederek halifeye bir ders vermeğe ait bir plân hazırlıyorlar. ve öğle vakti tatbikata karar veriyorlar.
  
   Halife öğle namazı için mescide gideceği yol üzerinde bunlar kazma kürek çalışmağa başlıyorlar. halife namaz için evden çıkııp cami e giderken bakıyor ki: bir şeyler kazıp arıyorlar yanlarına vardığında selâm verip ne aradıkların soruyor.- Yâ emirel mü’minin hazreti ömerin (r.a) adaletini arıyoruz- diye cevap veriyorlar. Hazret éaramağa devam edin diyor ve biraz ilerledikte, oradaki ev sahibine “ bana bir kazma ile kürek getirirmisiniz? buyuruyor. ev sahibi sahabi hemen alıp getiriyor veriyor. hazret de başlıyor kazmağa atmağa. bakıyorlar halifede çalışıyor diyorlar biz ona bir ders vermek için bu işi istimal ettik ve verdik. fakat halife ne yapıyor? gidelim soralım deyip varıyorlar ya emirel mü’minin siz ne arıyorsunuz? diyorlar. Hazreti Osman (r.a)’da “bende hazreti ömerin ashabın arıyorum diye cevab vererek onları yaptıkları hataya pişman ediyor. o zaman daki ashabı resûl böyle olursa bugün kü benim gibi yüzde müslümanların/müslümanlarda tayin namaz memurlarının yaptığı gaflar arşa direk olur elbette. Camileri kiliseler gibi süslemek en bariz vasıflarımızda birisi oldu. halbuki: (s.a.v)’in mescidine gelen bir köylü affedersiniz çişini yapıyor ashab gazaba geliyor (s.a.v) müdahale ettirmiyor. “gidin oraya su dökün” buyuruyor.

Bu gün camilerde sıralar sandalyeler düğünlere veriliyor bu ne garaip bir müslümanlıktır? Cami hakiki fonksiyonunu taşımıyacaksa, madem müslümanlar islâmi hususiyetler muvacehesinde inançlarını refize etmiyeceklerse ve islami bir hayat yaşamıyacaklarsa, eğer devlet, camileri’ laik sistemin meşruiyyetini perçinliyen, bu güne kadar olduğu gibi, bir propoganda mekânı olarak bundan sonrada kullanılacaksa” cuhapa’ya devredilsin camiler onlar nasıl ve ne şekilde kullanılacağını pek alâ bilirler. geçmişte: parti binası genel evi, ahır depo, meyhane vb. yaptıklarından bu hususta herkesten fazladır tecrübeleri. onlar 1923 den 1950 ye kadar resmen ve hususan müslüman gönüllerdeki camileri yıktılar ve ‘kiliseye muadil bir cami’ formülasyonunu seksen dokuz yıldır milletin şuuruna kazıdılar. Evet. cami fonksiyonunu müslümanın hayatından uzaklaştıran rejim ve buna hayatiyet kazandıran sistem iktidarına devam edecekse, rejisi, sistemi dönüştürüp/değiştiremiyecekseniz. dediğim gibi devredelim cuhapa’ya.

     Şayet minarelerden ezan okunurken, bu ezanın manâ ve mevhumu gönüllere ve amellere aksetmiyorsa/aksetmiyecekse, ezanda geçen kelime i şehadet ferdi ve umumi hayatın iktidarını belirliyemiyecekse, ve dâvet edilen namaz  mili kurtuluşla vesile olmayacaksa/olmuyorsa, Resûlüllah dan(s.a.v) başka misaller ve önderler takip edilecekse/ edildiği gibi, camilerin neye ve nasıl faydası olacak ki: devredilsin cuhapa’ya. mevcut prosedürde uygulandığı gibi, müslümanlar islamdan uzak bir siyâsi, sosyal, iktisadi, hukuki rejime ma’kumiyet merbutiyetinden kendi dinlerini bilmiyor ve yaşıyamıyorsalar, camide okunan ezan “ islamın akidelerini milli hayata hakim kılmağa vesile olmayacak, ‘kemalist-laik siyaset’ e dokunamayacaksa, cami olsa ne yazar ezan okunsa ne olur okunmasa ne olmaz.?

      Şimdi esas problem şu: bu kürrei arzda allah ve resûl’ünün istediği gibi yaşayan/yaşayacak bir müslümana mı ihtiyaç var yoksa kiliseler vari süslü şatafatlı, turistlerin ayakkabıları ile ziyaret maksadıyla kirletilen mabede mi?

     Evet canlar: camiler müslüman yetiştirmezler ama müslümanlar camilerini yaparlar. Rahmetli akifin dediği gibi sahibsiz vatanın batması haktır. sen sahib olursan batmayaktır. yüz yıldır korkuyu sineler hakim kılan tağut nüsveddeleri artık deliğe tıkılmağa gırtlağı sıkılmağa tahtları yıkılmağa yüz tuttuğu için bizlerde yani müslümanlar olarak hakkı, hakikati her yerde her şart ve ahvalde allah için haykıralım aleyhimize de olsa hakikatten ayrılmıyalım.

         Selam sevgi ve düalarım ile allaha emanet olasınız canlarım!
Exit mobile version