Bağlantıda Kalın

Yazarlar

ÇALANIN, KORUMAYANIN PKK’DAN FARKI YOK–2

Yayınlanma

,

DEVLETİN MALINI, MÜLKÜNÜ ÇALANIN, ZARAR VERENİN VE KORUMAYANIN
TERÖRİSTLERDEN, PKK’DAN FARKI YOKTUR.
(YAZARIN YAZISININ 1.BÖLÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ)

“Öncelikle Devlet adamı bilgili, becerikli ve şahsiyet sahibi bir kimse, devletin maddi ve manevi varlığını, milletin içerde ve dışarıda itibarını korumakta acze düşmeyecektir.

Devletin her kademesinde görevli, milleti temsil eden herkesin devlete, millete ait her şeyi korumak, ölçülü ve yerinde kullanmak, milletin hakkını hukukunu korumak en başta gelen görevidir.

Reklam

Hayatın her safhasında israfı önlemek, tasarrufu yerleştirmek konusunda devleti, milleti yönetenlerin örnek olması gerekir. Lükse, gösterişe düşkün olur, devletin malını istaf ederler, hor kullanırlar, başkalarına peşkeş çekerlerse o zaman kötü örnek olmuş olurlar. Milletin kalkınması, başka milletlere muhtaç olmaması topyekûn yapılacak tasarrufa bağlıdır. Başka milletlere boyun eğme zilletine düşmemenin yolu budur.

Sıkıntı hep beraber çekilirse, kemerler hep beraber sıkılırsa sonuç alınır. Baştakiler bol bol, çeşit çeşit iken, halktan kemer sıkması istenirse inandırıcı olmaz.

Fatih’in hocası Molla güreni, padişahın yemek yediği bir sırada yanına girmiş ve elbisesinin ihtişamı ile yemek takımlarının som altından olduğunu görünce kızmış:

Reklam

-“Elbisen haram, yemeklerin haram! Haramdan kaçın!” demiştir.

Hocası Molla Gürani’nin bu uyarısından sonra genç padişah, kıyafetini ve sofra takımlarını sadeleştirmiştir.

a)Devlet Malı Yetim Malı:

Reklam

Üzerimize aldığımız her görev kutsal bir emanettir. Hele bu görev devlete, millete ait bir görev ise, son derece dikkat etmeliyiz. Teslim aldığımız gibi noksansız, kusursuz teslim etmeliyiz. Çünkü devletin, milletin malı, öksüz, yetimin, fakir fukaranın hatta yerin altında yatanların ve daha dünyaya gelmemiş olanların hakkı olan bir maldır. Bunun için hassas olunmalıdır. Şahsi işlerde, parti işlerinde, ziyafetlerde tüyü bitmemiş çocukların hakkını yemek zulüm olur. Allah kul hakkını affetmeyeceğini bildirmiştir. Peygamberimizi de: “Yetim malı yemek helak edici yedi günahtan biridir.” (1)buyurmuştur.

Cenabı Allah da Kuran’da:

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar çılgın aleve atılacaklardır.” (2) buyurarak yetim hakkını dolayısıyla millet hakkının korunmasını emretmiştir.
Devlet malı, devlete ve millete ait bir maldır. I. Mahmud, boşdurmaz, vakit buldukça kuyumculuk yaparak geçinirdi. Bir gün veziri:

Reklam

-“ Sultanım, milletin hazinesi sizindir, niçin böyle zahmete giriyorsunuz?” deyince I. Mahmud, şu cevabı verir:

-“Bre ne biçim söylersin? Milletin hazinesi, milletin ihtiyacı içindir. Ancak alınteri ile kazanılan helaldir. Ancak o lezzetli ve bereketli olur.”

Bir gün Halife Ömer, kuru ekmeği zeytinyağına batırıp yemektedir. Bunu gören Utbe:

Reklam

-“Ya Ömer! Sen devlet başkanısın, devletin hazinesi emrindedir. Neden bu yokluğu çekiyorsun?” demiştir.

Hz. Ömer Utbe’ye şu cevabı vermiştir:

-“Devlet hazinesi şahsıma ait değildir. O tüyü bitmemiş yetimin, dul ve öksüzün yani milletin malıdır. Ben ancak zaruri ihtiyacımı sağlayacak kadar bir aylık almak hakkına sahibim. Halkın kuru ekmeğini zeytinyağına banarak yediği bir zamanda, nasıl olur da bundan fazlasını yiyebilirim?”

Reklam

Tarih boyunca milletini seven büyüklerimiz, milletin malını kendi mallarından daha iyi korumuşlardır. Milletin malına dokunmazken kendi mallarını millete vakfetmişler, çeşitli yollarla halka sunmuşlardır. Mal toplamak servet biriktirme sevdasına kapılmamışlardır. Milletin başına geçenlerin, çocuklarının, damatlarının veya yakınlarının birden bire zengin oldukları görülmemiştir. Sayılı zenginler arasına giriverdikleri görülmemiştir. Dış ülkelerde mal mülk sahibi oluvermemişlerdir.

b)Devletin Malını Yiyen Domuz:

Markos güzel bir örnek. 1986 Şubat ayında Filipinler devlet başkanı markos, seçimi kaybedince ülkeyi terk ederken karısının üç bin çeşit ayakkabısı olduğunu görülmüş, markos ise dışarıdaki mal varlığı hariç yirmi dört sandık para ile ülkesini terk etmişti. Üç yıl sonra ölmüş ve ölümünden sonra yapılan açıklamaya göre sahip olduğu servetin değerinin ülkesinden daha fazla olduğu belirtilmiştir.

Reklam

Devlet adamı, millet malını ve yerinde kullanmazsa, ülke çapında yağmacılık meşrulaşır, hırsızlık artar. Devlet adamının harcamaları, millete kötü örnek olur. Halk dürüst vergi vermez, yanlış beyanda bulunur. Zaman zaman vergi vermem diyenlerle karşılaşıyoruz. Sorduğumuz da herhangi bir yolsuzluğu veya bir savurganlığı örnek gösteriyor.

Atatürk, rahatsızlığı sırasında: “Beni Türk doktorlarına emanet ediniz” diyerek dış ülkelerdeki tedavi görmek istemediğini belirtmiştir. Devlet adamı lüksten, israftan kaçınmadıkça, adil bir yönetim, adil bir düzen kuramaz. Milletin güvenini yitirir. Vücuttaki kanserli hücrelerin şişip büyüdüğü ve bulunduğu vücudu yiyip bitirdiği gibi milletin sırtından zenginler türer, haksız kazanç sağlayanlar artar. Bu da devletin varlığını, milletin bütünlüğünü tehdit eder.

Bu devlet bizimdir. Devlet zarar görürse insanımızı zarar görür. Kişiye, partiye, hükümete kızarak millet malını kırmak, yığmak, yakmak, akılsızlık örneğidir. Devlet memurları kendilerine emanet edilen devletin, milletin itibarını, binaları, vasıtaları, aletleri ve her türlü malzemeyi iyi korumakla yükümlüdür. Bundan ne çıkar diyerek hiçbir şey telef edilmemelidir. Gereksiz hiçbir harcamada bulunulmamalıdır. Yolsuzluk yapanlara göz yumulmamalı, suç küçük de olsa örtbas edilmemelidir.

Reklam

Milletin idaresi, devletin malı bir emanettir. “devletin malı deniz, yemeyen domuz” sözü bir imparatorluğun batmasına neden olmuştur. Bu söz, yemekle ilgili ve hak-hukuk tanımayan bir sözdür. Bunun için “Devletin malı deniz, yiyen domuz” olarak kullanılmalıdır.

c)Ödül Rezaleti:

Devletin malı, kel ile körün yiyip, kösenin duasını ettiği yağma hasanın böreği değildir. İsteyen istediğine veremez. Ama bakıyoruz, kaymakam ödül veriyor, vali ödül veriyor, belediye başkanı ödül veriyor, bakan, başbakan ödül veriyor, devlet başkanı ödül veriyor. Kimin hakkını kime veriyor? Niçin veriyor? Sebep, başarılı olmak ise, peki onun görevi başarmak, başarılı olmak değil midir?
II. dünya savaşından sonra alman sporcuları baş

Reklam

arıdan başarıya koşar, galibiyet üstüne galibiyet… Sporla ilgili bakan, başbakana ödüllendirilmeleri için teklif eder. Başbakan kızar:

-“Kazanmak onların görevi idi. Çalıştılar, kazandılar, görevlerini yaptılar. Ben de burada görev yapıyorum, başarılı olmak için çalışıyorum, bu da benim görevim.” der.

Abbasi Halifesi Harun Reşit, göreve başladıktan bir müddet sonra arkadaşı, büyük âlim Süfyan-ı Sevri’ye bir mektup yazar ve arkadaşlarının kendisine ziyaret edip tebrik ettiklerini belirttikten sonra kendisinin de hediyeler vererek onları taltif ettiğini belirtir. Bundan sonra niçin kendisine ziyarete, tebriye gelmediğini sorar. Süfyan:

Reklam

-“Hazineden para dağıttığını yazıyorsun. Müslümanların rızası olmadan onların mallarını hangi hakla başkalarına dağıttın?” diye cevap verir.

d) Devlet Malının Satışı:

Burada belirtmek istediğim bir husus da devlet malının, millet malının daha fazla veriyorlar diye yabancılara satılmasıdır. Bu son derece yanlıştır. Devlet malının satışı bazı ülkelerde olmuştur. Fakat onlar kendi vatandaşlarına satmışlardır. Mesela; İngiltere kontrolü kaybetmemek için yönetim ve denetimi devletin kontrolüne bırakmıştır. İsrail, devlet varlığını satmıştır. Ama sadece Yahudilere satmıştır.

Reklam

Devletin mal varlığını yabancılara satmak ülkeyi dışa bağımlı hale getirir. Çünkü bir taş parçası bile vatanın bir parçasıdır.

Kahraman ordumuzla İzmir’e giren gazi, düşmanı denize döktükten sonra köprübaşlarını tutan yabancı sermayeyi de yurt dışına atmak için savaş açmıştır. Demir yollarını ve deniz yollarını ecnebi şirketlerinin elinden alarak millileştirmiştir. İzmir’de yapılan iktisat kongresine hiçbir yabancı davet edilmemiştir.

Başbakan menderes’in bazı kamu kuruluşlarını, özel sektöre satacağını açıklamasına, zamanın muhalefet partisi lideri İsmet İnönü’nün tepkisi oldukça sert olmuştur. İsmet paşa: “Burunlarından getiririm alanların, kimin malını kime satıyorlar.” demiştir.

Reklam

Devlete, millete ait olan bir şeyi kimsenin, babalarının mallarını satar gibi başkalarına satmaya hakları yoktur. Onlar şehitlerimizin kanları, canları karşılığı yabancıların ellerinden alınmıştır.

e)Devlet Malı Yiyen Onmaz:

Bu güne kadar devlet, millet malını, özel işinde kullanan, millet malı ile zengin olan, millet malından yiyip içenler onmamıştır. Rahat yataklarında güzel bir ölümle ölmemişlerdir. Haram lokma ile büyüttükleri çocukları da iyi insan iyi vatandaş olarak yaşamamışlardır. Bunu atalarımız şu atasözü ile güzel bir şekilde ifade etmişlerdir: “Haram yiyenin harami evladı olur.”

Reklam

Devletin hazinesinden süper maaş, devlet malından lüks evler kimse itiraz etmiyor. Ne var böyle devlet adamlığına…
Birini devlet işlerinde, diğerine özel işlerde kullanmak üzere cebinde iki mum taşıyan, kendi maaşını düşüren devlet başkanı Hz. Ömer (r.a) şöyle nakleder: “Hayber’in fethedildiği gün Müslümanlar, falan falan şehit, falan da şehit, dediler. Onları duyan peygamber “Hayır, asla! Ben onu devlet malından çaldığı bir abaya bürünmüş olarak cehennemde görüyorum.” buyurdu.”

Görülüyor ki, devlet malında çalınmış bir aba, çalanı şehitlik mertebesine ulaştırmamış, cehenneme girmesine neden olmuştur.

Çocuklarına pek bir şey bırakmayan Emevi Halifesi Ömer bin Abdülaziz ölürken çocuklarına:

Reklam

-“Yemin ederim ki, ben sizi ne hakkınızdan mahrum ettim ne de milletin malını size bırakmak. Zilletini irtikâp ettim.” demiştir.

Dini bütün, vicdan sahibi, şahsiyet sahibi bir insan görevi ne olursa olsun kendine emanet edilen millet malına zarar vermez. Asla ihanet etmez. Hesabını Allah’a ve millete veremeyeceği iş yapmaz.

f)Millet Onurunun Korunması:

Reklam

Devlet adamlığı haysiyet ister, ciddiyet ister. Devlet adamı içerde ve dışarıda milletin onurunu korumalı, davranışlarıyla, kişiliyi ile milletini temsil etmelidir. Milletinin itibarını ne pahasına olursa olsun korumak görevidir.
Kendisine yapılan aşağılayıcı davranışları aldırış etmeyen, onur meselesi yapmayan, yabancılar karşısında ezilip büzülen kimse, milletini temsil edemez. Yakışıksız davranışları pişkinliğe vurdurmak, devlet adamı ciddiyetliyle asla bağdaşmaz.

Bu konuda birkaç örnek vermekle yetinelim:

Fatih’in ölümüyle II. Beyazıd’ın tahta geçişini kabul etmeyen cem sultan, Roma’ya gitmek zorunda kalınca Roma’da hükümdarlara yakışır törenle karşılanmıştır. Papa, cem’i ayakta karşılamıştır. Cem’e de papanın önünde eğilmesi söylenince, Cem, kimsenin önünde eğilmediğini ve papanın önünde de eğilmeyeceğini belirtmiştir.

Reklam

Yapılacak haçlı seferleri için papa, Cem’in durumundan yararlanmak istemiş, Cem’e Osmanlı tahtını vaat etmiştir. Bu teklife de Cem, “Değil Osmanlı tahtını dünya tacı verilse gene de milletime ihanet edemem” cevabını vermiştir.
Bir papa, Hıristiyan olmaya davet edince Cem bu teklifi hakaret saymıştır. (3)

Ahmet Vekif Paşa Paris’te elçi iken operaya davet edilir. Kendisine gösterilen yeri, temsil ettiği devletinin, milletlinin şanına yakıştıramaz, gider prenslere mahsus yerlere oturur. III. Napolyun içeri girer girmez, bütün salon ayağa kalkar. Fakat Ahmet Vefik Paşa ayağa kalkmaz. Napolyon durumu görünce kızar ve haber gönderir.

-“Osmanlı elçisi kendini halka muhteşem Süleyman zamanında mı sanıyor?” Ahmet Vefik Paşa cevap verir:

Reklam

-“Eğer kanuni zamanında olsaydık ben burada iken Napolyon o loca da oturabilir miydi?”

Fevzi çakma paşa Türkiye’yi temsilen askeri bir tatbikata davet edilir. Mareşal Forch’la karşılaşır. Bir koltuk vardır. Forch koltuğa oturmak isterken, yumuşak huylu olmasına rağmen Fevzi Çakmak Paşa derhal koltuğa oturur.
Musolini başbakan İnönü’yü davet etmiştir. Musloli’nin İnönü’yü istasyonda karşılamayacağı öğrenilince durumu İnönü, M kemal’e bildirir. M. Kemal, telgraf çeker. “istasyonda bir başbakan sıfatıyla karşılanmazsa geri dön” emrini verir. Musolini istasyonda karşılamak zorunda kalır.

Şah İsmail’in elçisi, padişahîn elini değil dizini öpmüştür. Bu hareketin mukabele edileceği düşüncesiyle devletin şanına dokunacak hareketlere karşı koyacak, münasebetsizliklere müsaade etmeyecek bir elçi aranır.
Bu iş için Muhsin çelebi seçilir. Teklif edilen ücreti “ Devlete hizmet, karşılığı olarak almaz”. Aslında pek zengin de değildir. Evini, mandırasını Toroğluna rehin bırakarak ondan Pembe incili kaftanı alır. Kaftan çok değerlidir. Sekiz bin altın değerindedir. Başına bir iş gelir fakir düşersin derler, “devlete feda olsun.” der.
Şah’ın karşısına çıktığı vakit yer gösterilmez, oturmasına müsaade edilmez. Elçimiz ayakta divan durmamak için kaftanı yere serer, oturur. Giderken de almaz. Unuttuğu hatırlatılınca “Biz altımıza serdiğimizi bir daha sırtımıza almayız.” der.

Reklam

Zannederim bu örnekler devletin milletin itibarının nasıl korunması gerektiğine yetecektir”

İsmail Hakkı Özsarı ise yazdığı bir makalesinde Kamu malını çalmanın ne kadar büyük günah olduğunu bakın nasıl anlatıyor.;

“EĞER ÜMMETİM KAMU MALINDAN ÇALMA GÜNAHINI İŞLEMESE KARŞILARINA EBEDİYEN DÜŞMAN DİKİLEMEZ.”

Reklam

HZ. MUHAMMED

“Sevgili okurlarım, devlet malına hıyanet edenlerin, onu gizlice aşıranların ne denli büyük günah işlediklerini vurgulamak için yazıma Peygamberimizin bir hadisi ile başladım.

Kamunun, milletin, halkın olması gereken mal ve olanakları çeşitli hilelerle ele geçirmeye, talan etmeye ve gitmesi gereken yerlere gitmesini engellemeye KUR’AN VE HADİS dilinde GULÜL suçu denilmektedir.

Reklam

Bağırıp çağırmakla ve yaygara koparmakla gulül suçu örtülemez.

Hz. Ali’nin kardeşi AKİL BİN EBU TALİP, Ali’nin halife olmasının hemen ardından Kufe’ye gelip Ali’den şu ricada bulunur.

“Uzun zamandır devlet yardımı alamadık. Borçlarım var. Sıkıntı içindeyim. Bana yardımcı olman için geldim.”

Reklam

Ali’nin cevabı kısa ve nettir. “Kendi maaşımın dışında sana verebileceğim hiçbir şey yoktur.”

Akil hiddetlenerek şöyle der: “Taaaa Hicaz’dan kalkıp buraya senin maaşından yardım almak için mi geldim? Senin maaşın benim hangi ihtiyacımı karşılar!”

Bunun üzerine Ali hiddetlenir: “Yani devlet hazinesinden ana yardım yapıp da karşılığında cehennemi boylamamı mı istiyorsun?”

Reklam

Yine bir gün Heyber seferi sırasında ölen birinden söz ettiklerinde, Hz. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Arkadaşınızın cenaze namazını siz kılın, ben kılmam.”

Bu sözü duyan sahabilerin yüzleri renkten renge girer. Bu durumu fark eden Peygamberimiz şöyle der: “O arkadaşınız kamu mallarından bir miktar aşırmıştır. İşte cenazesini kılmamamın sebebi budur.”

Bunun üzerine sahabiler ölen adamın eşyalarını karıştırıp baktıklarında görürler ki halkın malından kendi hakkı olmayan bir çift deri pabucu çalmıştır.

Reklam

Peygamberimiz kamu malı çalanların cenaze namazını kılmazdı.

Herkes bilir ki kul hakkı çok önemlidir. Kul hakkı ile Allah’ın huzuruna çıkılmaz.

Ayrıca midesinde haram lokma bulunduran birinin sözde ibadet yapması, pislik yiyen bir tavuğun gagasını temizleme çabasından öte bir anlama taşımaz. Hele de bu haram halkın malına aitse varın ötesini siz düşünün.

Reklam

Ne diyelim, ÖNCE DE KUL HAKKI, SONRA DA KUL HAKKI, İLLE DE KUL HAKKI.”
~~~~~~~~~

1-Nisa Suresi:2
2-Nisa Suresi:10
3-Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar sf:303, 1000 Temel Eser
Secattin Büyükdavraz-Hedef Tv. int. med. grb.- GAZETE32

Reklam
Okumaya Devam Et
Reklam
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarlar

Firavunlar İş Başında, Yeni Din (Chrislam)

Yayınlanma

,

Yıllar öncesinden hazırlanan “TEK DÜNYA DEVLET’İ ve YENİ DÜNYA DÜZENİ” adı altın da, gün geçmiyor ki, Küreselciler şeytani fikirlerle sürekli insanlığı kontrol etme çabasında, dur durak bilmeden ve korku salarak ilerlemeye devam ediyorlar.

Tek Dünya Devlet’ine, Hastalık ve Pandemi politikasıyla Start verdiler.

Ardından Küresel İklim krizi ve tüm Dünya’da kıtlık olduğuna inandırmaya çalışıyorlar.

Reklam

Hal bu ki; Tam tersi olarak Dünya’da her yüzyılda bir olan iklim dönüşümlerini kıtlık ve küresel iklim krizi olarak halklara empoze etmeye çalışıyorlar.

Bu duruma destek vermek için ve doğanın bu dönüşümlerini kötüye çevire bilmek için de insanların içme sularına kimyasal karıştırdıkları yönünde duyumlarımız arasında, göl sularını biryerlerde tutmaya çalışıyorlar, uçaklarla havaya kimyasal atık bırakıp, yiyecekleri stokluyorlar, yiyeceklerin genetiklerini değiştirip, birde “karbon ayak izi” bahanesiyle hayvanları katledip “YAPAY ET” üretmeye çalışıyorlar.

Gıda krizine neden olmak için yiyecekleri insanlardan saklayarak stoklayıp, çoğunu çürütüp atıyorlar, buğday tarlalarını ateşe verip, ormanları yakıyorlar, kıtlık varmış gibi sürekli zam üzerine zam koyuyorlar, enflasyon almış başını gidiyor…

Reklam

Bunların en büyük sebebi ise, insanları maddi manevi olumsuzluğa itip, çaresiz bırakıp köleleştirmeye çalışmaktır.

Araya şu konuyu da sıkıştırmadan geçmeyelim. Bütün bu saydıklarım da dahil birde insanların cinsiyetlerini kafaya taktılar. Bu da tek dünya düzeninin bir parçası.

Transhümanizm ve LGBT adı altında kadın ve erkek olgusunu ortadan kaldırıp, tek bir ırk ve tek bir cinsiyet kavramını insanlara medya ve birçok yerlerde gösterilerle empoze etmeye çalışıyorlar.

Reklam

İnsanlık aslında zihin ve frekans olarak çok güçlüdür ve bu gücü etkisiz hale getirmek için korkuyla insanların frekansını düşürmeye çalışıyorlar.

Şimdi de firavun soyları, Tek Dünya Devlet’i için yeni din projesini hayat’a geçirdiler.

Adım, adım amaçlarına ilerliyorlar.

Reklam

Son zamanlarda Dünya’da ve Türkiye’de CHRİSLAM tanıtımları gerek sosyal medya, gerekse Din diyalogları adı altında yapılmaya başlandığı ileri sürülüyor.

Yakın zamanda Yeni Din diyaloğu adı altında Dünya’da ve Türkiye’de “KARBON VERGİSİ”nin kabul edileceği, hatta kabul edildiği iddia ediliyor.

Bizlerde Karbon vergisi reklamlarını bizzat gördük.

Reklam

Karbon vergisi neden çıkacak? 

Bireysel karbon ayak izi, bir kişinin enerji tüketimi, ulaşım şekli, yeme-içme alışkanlıkları gibi pek çok faktöre bağlı olarak değişir. Örneğin, arabayla uzun mesafeleri kat etmek, et ağırlıklı beslenmek, evin ısısını yüksek tutmak gibi faaliyetler bireysel karbon ayak izini artırır. Bireysel karbon ayak izini azaltmak için ise enerji tasarruflu cihazlar kullanmak, toplu taşıma veya bisiklet gibi alternatif ulaşım yöntemlerini tercih etmek, et tüketimini azaltmak, geri dönüşüm yapmak gibi adımlar atılabilir.

Örneğin;

Reklam

Bol etli kurufasulye yediğinde, sadece marul yemekten daha fazla gaz çıkarıyorsun.. Sanırım, bu da ozon tabakasına zarar veriyor.

Onun için her organınız kontrol altında olacak!

Umarım, anlatabilmişimdir!

Reklam

İnsanlık birbiri arkasından kuyu kazmaya devam ederken, dedikodu, mobbing, kıskançlık, fitnelik.. v. b.. işlerle uğraşırken Firavun’un çocukları hepimizi içine atacağı çukuru çoktan kazdı. Şimdi tek birşey kaldı, eğer uyanmazsak bir itmedikleri kaldı.

Okumaya Devam Et

Yazarlar

Şatafatlı mı, Depreme Dayanıklı mı?

Yayınlanma

,

Yazar:

Ülkemizin deprem ülkesi olduğunu depremden depreme hatırladığımızı hepimiz iyi biliyoruz. Deprem sonrası hafızamızdan hemen siliveriyoruz.

Depreme dayanıklı evler yapılıp yapılmadığını deprem olunca öğreniyoruz. Bu son depremde ciğerimizi yakan evlerin birçoğu yeni binaydı. Neredeyse bitişik binanın etrafındaki binalar yıkılmış o ortada kale gibi duruyor. Ayakta duran bina neden duruyor bir sormayalım mı? Aynı şehirde iki, üç katlı eski evler ayakta dururken öte yanda lüks yeni binalar yerle bir oldu.

Depremden birkaç gün önce reklamı konulan 4+1 dairenin fiyatı 2 milyon 850 bin lira. Şatafatlı gösterecek dekorasyonu yazmışlar depreme dayanıklıda yazmışlar. Alıcı şatafatı gördüydü ama depreme dayanıklılığını depremde yıkılınca yeni gördük. Bu kadar büyük dairede at mı koşturacağız? Daha küçük az katlı ve dayanıklı evler istesek olmuyor mu? Evlerimiz büyük, lüks görünümlü olmazsa yaşayamaz mıyız?
Bizim lüks ve şatafat merakımız büyük evimiz olsun. Pahalı dekorasyon malzemelerin kullanılsın, konuya komşuya hava atalımda gerisi önemli değil. Fayansa boyaya verdiğin önemi bir sefercik kolonlara taşıyıcı aksama verdin mi? Büyük bir ev, dekorasyonu lüks yapılırken taşıyıcı aksamdan kısmış mı?

Reklam

Ben araba alacağımda arabadan iyi anlayan dayımın oğlu ve arabadan iyi anlayan bir arkadaşıyla gittik. Benim internetten bulup listelediğim on kadar arabaya bakıp hiç birini beğenmediler. Bana göre çok güzel görünen arabaya onlar bakıp ayrılıyorduk. Giderken yorumları araç takla atmış kapı vuruk tavan çökük motordan ses geliyor.

Araba alacağımızda uzman birine gösteririz. Tramer raporunu isteriz. Olmadı cihaza bağlarız. Peki, ev alacağımızda şatafatı gözümüzü doyurursa tamam mı? Satıcının ilana yazdığına size anlattığına neden inanıyorsunuz? Küçücük bir cihaz alıyoruz sayfalarca özellikleri kullanma talimatı ve birde garanti belgesi var.

Ev alınca tapu haricinde size projesini kullanılan malzeme bilgisi depreme dayanıklılık raporunu garanti belgesini veriyorlar mı? Yeni ev alacaklar size sesleniyorum evi alırken depreme dayanıklılık testi yaptırın parasını satıcıya yükleyin. Kiracılar size sesleniyorum acilen ev sahibinizden sizin istediğiniz bir şirkete deprem dayanıklılık testi yaptırtın.

Reklam

Bizler müşteriler olarak neyi talep edersek bize onu satmıyorlar mı? Depreme dayanıklı olmadığını tespit ettirdiğimiz binayı kime satacaklar? Depreme dayanıklı, zemin etüdü yapılmış raporu gösterse bile inanmayın. Yaptığı binaya nasıl aldıysa, uygun olmayan depreme dayanıklı raporu ve uygun olmayan zemin etüdü elinde binanın önünde oturup beklesin geleceksiniz diye.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7.7, Elbistan ilçesinde ise 7.6 büyüklüğünde deprem oldu. Hatay’da da çok sayıda bina yıkılmasına rağmen Hatay’ın Erzin ilçesinde yıkılan bir tek binanın olmadığı ortaya çıktı. 1999 yılı 7,4 büyüklüğümde depremde Tavşancıl’da hiçbir bina imar planı sayesinde yıkılmamıştır.
Merkezi ve yerel yönetimlere sesleniyoruz artık biz ölmeyelim. Çıkardığınız deprem yönetmeliklerini uygulayın ve uygulatın.

Reklam
Okumaya Devam Et

Yazarlar

Anemon Anemous Anamas

Yayınlanma

,

Yazar:

Anadolu’da kimler vardı, yer isimlerini kimler koydu?

“Biz Ne Zamandan Beri Anadolu’dayız?” Makalemi okuyup on binlerce yıldır bu topraklarda olduğumuz bilgisine ulaşacaksınız. Mustafa Kemal Atatürk “Kırk Asırlık Türk Yurdu Düşman Elinde Esir Kalamaz” derken o günün bilgisi ile dört bin yıldan bahsediyordu.

Server Tanilli Yüz Yılların Gerçeği ve Mirası birinci cildi okuyun. Oradan Yunan yâda Helenlerin Anadolu halklarını işgal ettiklerini öğreneceksiniz. Yani burası Helen yâda Yunanlıların değildi. Buradan anlaşılıyor ki Helen, Roma, Bizans Anadolu halklarının dilini dinini ve yer isimlerini değiştirmiştir.

Reklam

Biz Türkler egemenliğimiz altına aldığımız hiçbir memleketin dilini, dinini yer isimlerini değiştirmemişizdir. Türkler 1071 de geri döndüğünde Anadolu’da kalanlar asimile olurken yer isimleri de Rumcaya dönmüştür.

Buradan nereye gelmeye çalışıyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Ben Anamas dağlarının eteğinde Beyşehir gölü kıyısında (1932 yılında satın alıp yerleşmişiz) Gedikli köyünde yaşayan bir Yörük çocuğuyum. Yaslandığım dağların isminin nereden geldiğini sorunca söylentiye göre kısaca şöyledir. “ Orada yaşayan bir Yörük kadını oğluna hırsızlık yaptırırmış. Oğlu yakalanınca beni asmayın anamı asın demiş. Isparta Yenişarbademli’de İsmet amca ile yaptığım röportajda “Yörük kadınının oğluna hırsızlık yaptırdığı yer.” Yörük Haber Ajansı YoTube kanalımdadır. Bu söz bir Yörük olarak beni incitmişti. Yıllarca bu dağların ismi başka bir şey olmalı diye düşündüm. Doksan beş bin küsür hektar alanın, çevresi dolaşılacak olsa 150 km kadar yerin münferit bir olayla adlandırılması mümkün değil.

Peki, buranın ismi nereden geliyor?

Reklam

Çocukluğumdan beri bu dağları karış karış gezmişimdir. Bin bir çeşit çiçekleri görmüş olmama rağmen isimlerinin çok azını bilirdim. Bu yıl Yörük Haber Ajansı YoTube kanalım için bolca çiçek vidoları çektim. Çiçek ve bitkilerin çekimini yapıp sonra araştırıyorum. Bitkiler hakkında geniş bir bilgiye sahip olunca Anemon çiçeğini araştırdım. Bu yıl bulup çekemedim ama kırmızı ve mavi Anemonu, hafızam yanıltmıyorsa bu dağlarda gördüm.

Biz Anadolu’ya geri döndüğümüzde bu coğrafyada yaşayan Rumca konuşan halklar yavaştan Türkçe öğrenmeye başlamıştır. Bu dağların ismi nedir? Kırık Türkçesi ile Anemosu dediyse, söylene söylene bizde onu Anemeus = Anamas yapmış olamaz mıyız?

Anemon = Anemous = Anamas

Reklam
Okumaya Devam Et

Popüler