”BENİM YOLUMA UYUNUZ VE TÜRLÜ TÜRLÜ YOLLARA GİTMEYİNİZ” EN’AM:153 AYET
”…EY MUHAMMED ÜMMETİ RABBİNİZDEN SİZE İNDİRİLEN BU KİTABA(KUR’AN’A)
UYUNUZ.RABBİNİZİ BIRAKIP BAŞKALARININ ARKASINDAN İZİNDEN GİTMEYİNİZ…”
A’RAF: 3-4. AYETLER
Bu yazılar hiçbir yorum yapılmadan ELMALI’LI M.HAMDİ YAZIR’IN Kur’an meallerinden (Enam Suresi Ayetlerinden) alınmıştır.
İşte bu, yani yukarıdan beri açıklanagelen tek Allah inancı ile şu iki ayette Allah’ın tavsiye ettiği bu emirler ve yasaklar, bu on hüküm benim dosdoğru yolumdur. Doğrudan doğruya tuttuğum yolum; caddem, dinimin esası ve açık ve geniş yolumdur. * Sunun için siz de buna, bu benim yoluma uyunuz ve türlü türlü yollara gitmeyiniz. Çeşitli dinler, mezhepler, bid’at ve sapıklık olan çeşit çeşit yollar arkasında dolaşmayınız ki Sizi parça parça edip Allah yolundan dağıtmasın. Darimî’nin Müsned’inde de kaydedildiği üzere İbnü AAes’ud Hazretleri demiştir ki: “Resulullah bize bir düz çizgi çizdi, ‘bu rüşd yoludur’ dedi. Sonra bunun sağından ve solundan birçok çizgiler daha çizdi ‘bunlar da birtakım yollardır ki, her birinde bir şeytan vardır, ona çağırır.’ dedi. Sonra da bu ayetleri okudu”. Kısaca Allah’a gidilir sanılan birçok yollar vardır. Nitekim “Allah’a yol, yaratıkların nefisleri kadardır, yani o kadar çoktur” denilmiş. Fakat bütün bunların içinde gerçekten Allah yolu, Allah’a ulaştıran ve Allah’ın koyduğu, Allah ve elçileri tarafından davet olunan hak yol, doğru yol bir tanesidir ki, taraftarlarını toplayan, birleştiren, dağıtmayan, aldatmayan tevhid yoludur. Herhangi bir hususta hak birdir, batıl çoktur. Gerçi her bir olanın hak olması gerekmezse de, hak mutlaka birdir.
Çeşitli yer ve zamanlarda hakkın hükmü farklılık gösterebilir. Dün hak olanın her zaman için hak olması gerekmez. Batıdaki bir kimse için hak olanın, doğudaki için de hak olması gerekmez. Ve bu şekilde hak çok olur gibi zannedilebilirse de her birinde hakkın hükmü birdir, çok olmaz. Şirk, kökünden batıldır. Sonra hiçbir zaman farklılık ve değişiklik göstermeyen ve ilahî dinlerin, semavî kitapların hiçbirinde nesh edilmiş olmayıp hepsinde emir ve tavsiye edilmiş olan birtakım asıl hükümler vardır ki, bütün dinler bu noktada ittifak eder. İşte yukarda açıklanan on hüküm de bu çeşittendir. Bu ayetle açıklanıyor ki, bu emirler ve yasakların ilgisi yalnız muhataplara mahsus değil, Hz. Peygamberi de kapsar. Ve Resulullah bunları sürekli olarak yerine getirmiştir.
Yüce Allah’ın öteden beri emri ve tavsiye ettiği bu prensipler. Peygamberin doğrudan doğruya tuttuğu yoldur. Ve Peygamberin tuttuğu yol Allah yoludur. Ve Allah yolunu bulmak isteyenler, Peygambere uyup, bunları tutmalıdır. Ve bunun esası “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayınız” buyruğunca tek Allah inancında birleşmektir.
Bu birleşme de Peygambere uymakla gerçekleşir. Çünkü “Allah’a verdiğiniz sözü tutun” emri, ancak bu şekilde uygulanır. Bu hükümleri yerine getirmeyen ve bunlardaki haramlardan kaçınmayan; yani Allah’a ortak koşan veya ana babaya kötülük eden veya evladını öldüren veya fuhuş ve kötülük yapan veya haksız yere insan öldüren veya yetim malına el uzatan veya ölçüyü, teraziyi denk ve tam tutmayan, başkasının hakkına tecavüz eden veya söz söylediği zaman adalet ve haktan ayrılan veya Allah’ın ahidlerini yerine getirmeyen veya Peygamber yoluna uymayıp, türlü türlü yollara saparak tevhidden ayrılan kimseler ayrılığa düşer , perişan olurlar. İşte bunu, Peygamber yoluna uymak ve diğer farklı yollara uymamak hususunu Allah size tavsiye etti ki korunasınız. Kötülüklerden sakınıp ayrılık ve aykırılıktan kurtularak tevhid dairesinde İlahî korumada bulunasınız. Çünkü ittifak (birlik), ilahî bir kuvvettir. Birlik olanlar, ayrı olanlara daima üstün gelirler. Fakat batılda ve kötülükte birliğin hükmü de çabuk kaybolmaktır. Gerçek kuvvet, hakta birleşmektir. Bu da Peygambere uymak ve bu esaslara tutunup, daima birlik yönünü tutmakla olur.
159- Muhakkak ki dinlerini parçalayıp ayıranlar, dinin bazı hükümlerini tanıyıp, bazısını tanımayarak parçalayan veya dinlerini gerçek tevhidde toplamayıp, çeşitli emeller, mabudlar, metbûlar (kendisine uyulan) ve türlü türlü yollarla çataliandıran veya din, insanın iç dünyasına ve ruhuna aittir, dışına ve cismine karışmaz din insanın filan işine hakim ise de filan işine karışmaz; din başka, millet başkadır, demek gibi bir tavırla dinlerini birçok işlerinden ayıranlar. Hamze ve Kisat kırâetlerinde okunduğuna göre, bu şekillerden biriyle hak dinlerinden ayrılmaya kalkışanlar; gücünü birlik için
değil, ayrılık için harcayanlar ve grup grup olanlar, yani her biri ayrı bir başkana ve başka bir duygu ve isteğe taraftarlık ederek grup grup olup ayrılığa düşenler ki, müşrikler baştan başa böyle oldukları gibi yahudi ve Hıristiyanlar da böyle olmuşlar ve ne yazık ki, müslümanlar da her düşüş dönemlerinde bu durumlara düşmüşlerdir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) buyurmuştu ki: “Yahudiler yetmiş bir gruba ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Hıristiyanlar yetmiş iki gruba ayrıldı, birinden başka hepsi cehennemdedir. Ümmetim de yetmiş üç gruba ayrılacaktır, birinden başka hepsi cehennemdedir.” “O bir tane kurtulan grup kimlerdir ya Resulallah” sorusuna karşı da:
“Onlar benim ve ashabımın üzerinde gittiğimiz yolda gidenlerdir” buyurmuştu. Bundan da anlaşılır ki yahudilerden bir, hıristiyanlardan bir, müslümanlardan bir olmak üzere üç kurtulmuş grup (f ırka-ı nâciye) yoktur. Her zaman için bir kurtulmuş grup yardır ki, o da peygamberin ve ashabının yürüdükleri hak yol ve sıratı müstakim (dosdoğru yol) olan tevhid yolunda yürüyenlerdir. Diğerlerine gelince: Sen onlardan hiçbir şeyde ilgili değilsin. Dinlerini ayıranlar ve grup grup olanların ayrılıklarından, durumlarından ve felaketlerinden ne sorumlusun, ne de haklarında Allah’tan bir şey sorup istemeğe yetkilisin; ne onların sana tutunmağa ve gittikleri yolu sana isnad etmeğe hakları \zard\r, ne de senin onlara şefaat etmeye yetkin. Onlara yapılacak iş, uygulanacak emir, yalnız Allah’a aittir.
Ne yapacağını ancak O bilir. Sonra zamanı gelince O, onlara ne yaptıklarını haber verecektir. O zaman 164-înkârcıların Hz. Peygambere: “Ey Muhammedi Gel bizim dinimize dön, dünya ve ahiret ne istersen biz kefil oluruz” ve müminlere: “Geliniz, bizim yolumuza gidiniz, günahlarınız bizim boynumuza olsun” demelerine karşı de ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben O’ndan başka bir Rab mi isteyeceğim? Halbuki herkes hiçbir şey kazanmaz ki, sorumluluğu kendi üzerine olmasın hem vebal (günah) yüklenen hiçbir kimse diğerinin vebalini (günahını) çekmez. Yani ne günah yapmakta, ne de cezasını çekmekte vekalet (vekillik) cereyan etmez. Herkes yaptığı günahı kendi yapar ve cezasını kendi çeker. Şu halde birinin diğerine “Sen şunu şöyle yap da günahı, cezası yalnız benim boynuma olsun” demesi yalandır. Günah yapan yaptığının cezasını çeker; öyle deyip yalan söyleyen, günaha teşvik eden de, bu yalanının, bu teşvik ve aldatmasının, bu kötü taahhüdünün cezasını çeker.
Başkasının günahını yüklenmeyi üzerine alan bu yalancı müteahhid, kendi taahhüdünün cezasını çekmekle diğerini kurtaramaz. Şurası açıktır ki, böyle demek, günahın failinden başka kimseye zararı olmaz demek değildir. Ancak her fiil, failine (yapıcısına) nisbet olunur ve her günahın, ilgili olanlara ilgisi oranında alakası bulunur, demektir. Sonra, siz ne kadar ihtilâf ederseniz ediniz, sonunda hepinizin dönüş makamı Rabbinizdir. Hepinizin Rabbinize bir dönüşü, bir dönümü olacaktır. O zaman O size ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir. O vakit, sonucu görecek, akı karayı seçecek, acıyı tatlıyı tadacaksınız. Şu halde bugün dünyada herhangi bir işi yapacağınız zaman, başka düşünceleri, farklı dinleri, mezhepleri, arzuları bırakınız da, yaptığınız, yapacağınız işin, bağlanacağınız din ve mezhebin, Allah katında ne olduğunu düşünerek ve bu son sorumluluğu hesap ederek, samimi bir niyet ve ihlâs ile hareket edin.





















YORUMLAR